Bomboş bir sayfa önümde. Bir sessiz Pazar gecesi. Yazmak için en sevdiğim saattir saat bir. Ellerim kendiliğinden yazar zaten dertleri, sevinçleri ... sessizliği dinlerken...
Hep bir rüzgarı hissederim yazmadan evvel. Türlü hislerin meltemi parmaklarıma vurur ve başlarım. Hep böyle okudunuz yazılarımı bu zamana kadar. Rüzgarların tutsağıyım ben. Bir çift öpüşmeli balkonun altında, parasızlıktan yakınmalı belki biri, ya da öyle bir yağmur bindirmeli. Bir rüzgar olmalı yazmam için.
Hep vardı halbuki. İyi kötü bir esinti olurdu da neşrederdim satırlara.
Tam da sessiz bir Pazar gecesi. Rüzgarların bol olduğu yani. Ama yok bu gece. Çıkıp gökyüzüne bakıyorum, birkaç kanal geziyorum televizyonda, çocukluk resimlerime bakıyorum ama olmuyor. Yok bu gece beklediğim...
Son bir umut oğlumu kokluyorum. Süt kokan ağzından genzime bir serinlik akıyor. Rüzgar yine gelmiyor ama içim açılıyor. Sıkıntım çok uzağa olmasa da biryerlere saklanıyor. Bir astım hastasının spreyi gibi geliyor oğlumun kokusu bana. Ama rüzgarım halen yok...
Aklıma geliyor birden. Analar vardı dün, oğlunun kokusuna hasret, nefessiz kalmış aylardır. Oğullarının kokusunu içine çekip de kurtulmayı bekleyen analar vardı havasızlıktan. Uyandılar ve bir haber aldılar bu sabah. Umutları, bekledikleri sevinçleri, nefesleri yoktu artık. Hıçkırıkları yıldızlara yükseldi, boğulacaklardı az daha. Boğulacaklardı.... Öyle bir iç çekişti ki onların ki, hava bırakmadılar etrafta. Tüm rüzgarları içlerine çektiler feryatla.
Ondan benim rüzgarım yok bu gece... Rüzgarım Yüksekova’da...
Kaan TEMİZEL
22.10.2007
11 Nisan 2008 Cuma
RÜZGARIN TUTSAKLARI
Etiketler:
Edebiyat
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder