11 Nisan 2008 Cuma

BİR TABAK KARPUZ

Başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer, ne de buluta
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz,
havası ayrı hava..

***

Otuzlu yaşlarımın yanıbaşındayım artık. “Otuz yaşından önce evlenmeyecek ve kızı Anadolu’dan alacaksın” demişti bir sevdiğim bana zamanında. Çok kızmıştım bu söze. Yaşsa kime ne, hayatı birleştirecek bir insan aranıyorsa coğrafya da ne? Onun ölçüsüne göre epey erken evlenmiş olsam da ikinci söylediğine uymuş sayılırım. Yirmi dördümde evlendim ben. Bazıları “biraz erken değil mi be Kaan!” tepkisini verdi, hem de cümlenin tek harfini değiştirmeden. “Neden ki?” dedim hepsine...

Akrabalarıma baktım, en yüksek evlilik yaşının kız erkek farketmeden yirmi beş yirmi altı olduğu ortadaydı. Yaşıtlarıma baktım sonra... Onların bu sözü söylemesindeki amaç belliydi; “hayatı biraz daha yaşamalı, doymalı bazı şeylere” felsefesi vardı onlarda. “Nasıl ki?” dedim hepsine...

Dedi ki biri;
- Özgür olamazsın, bağlı olursun ve istediğin çoğu şeyi yapamazsın. Eve bağımlı olursun. Bu daha sonra lazım olan bir şey. Şimdi değil be Kaan.

Bir diğeri;
- Aynı kadınla bir ömür be oğlum, daha bu yaşta... Dur bir, hemen ne acele bu... Yaşa biraz hayatı... Sonra vurursun bak başını taşlara.

Beriki;
- Bir askerliğini yap önce, bir arabanı al, kenara paranı koy biraz. Böyle bodoslama olmaz. Kaçıyo mu kız?

Evleneli beş yıl oldu artık. Evet evim vardı artık sürekli ilgi göstermem gereken. Herşey belli bir düzene ve belki de bir rutine oturdu.

Oturdum bir muhasebe yaptım geçenlerde. Evliliğim yüzünden en çok istediğim şeyleri yapabilmiş miydim acaba? Beş yıl önceki bu uyarılara cevaplarım neydi?

Yazmaya başladım, bir kitabın yazımı bile bitti, yayınlanması için uğraşıyorum, ikincisi yolda, pek çok öykü, şiir ve denemeden oluşmuş bir yazı arşivim oldu ve bu arşiv büyüyor. Bir koroya katıldım ve ne kadar kaldığını bilmediğim ömrümün yaşanmışlığına keyifli dakikalar ekledim. Seyirci ve alkış mefhumunu yaşama imkanı elde ettim. Ud kursuna gidip bir parça da olsa makam, nota, üslup ve müziği üretme hazzının ne olduğunu görebildim. Acı Kahvem’i kurduk Yeşim’le. Belki de torunlarımın anacağı, “dedem bak neler yazmış zamanında” diyebileceği bir külliyat bırakıyorum naçizane. Defalarca Ege ve Akdeniz’de tatil beldelerine gidip yorgunluk tatili yaptım. Defalarca Anadolu’nun eski köylerine gidip son derece orjinal tarihi fotoğraflar elde ettim. Yunanca okumayı öğrendim. Sık sık çılgınlar gibi eğlenip biranın, rakının, mezenin gözüne vurduk eşimle birlikte. Eğlenceden yana hiç gözümüz arkada kalmadı. Yüzlerce kitap okudum.

Aynı kadındı eşim, evet. Ben her geçen gün yaşlanırken, göbeklenirken o gençleşip güzelleşti. Birlikteliğin verdiği tecrübe hep daha çok sevmemizi sağladı birbirimizi. Her geçen gün birbirimize daha çok yettik. Ama bu lafı bana edenler bu aralıkta pek de bir kadın veya ilişki sokamamıştı hayatına. Yaşanacak hayatları vardı daha halbu ki. Çok kadın görüp yaşayacaklar ve en doğrusunu seçeceklerdi sonra, doymuş olarak. Bu “doymak” kavramından da iğrenmişimdir hep. Neye doyuluyor? Sevgiye doyulamayacağına göre başka birşey bu. Peki hayatın tüm haz ve güzelliklerine doyup mu biriyle evlenmeli insan? Evlendiği kişiye yazık değil mi? Tüm hislerin dorukta yaşanması en güzeli değil mi? Ben doymuşsam artık, o çorbayı beraber içmenin keyfi nerede?

Askerliğimi yapmadan evlendim, evet. Bir an evvel benle hayatını birleştirmek isteyen birini bulmuştum. Askerliğin hemen olmaması gerekiyordu işim için. Tüm bunları dert etmeyip bir an evvel benle hayatını birleştirmek isteyen biri vardı. Niye erteleyecektim? Arabam yoktu, yürüyerek, minibüse binerek, belediye otobüslerinde dengemizi zar zor sağlayıp yolculuk etmenin keyfini de sürmüş olduk. Çünkü bir daha yaşanması mümkün değildi bunların. Teyp başa sarılmıyor hayatta. Para sıkıntısı çekerken de mutlu olabildiğimizi gördük. Bu bilgiyi kaç paraya satın alabilirdik?

Şimdi çevremdeki yaşıtlarımın çoğu bekar ve yalnız. Artık özgürlükleri tatmin etmiyor onları. Cumartesi akşamları zevk alarak gittikleri bir yer yok, evde oturuyorlar. Sabah işe gidip akşam döndüklerinde yorgun hissediyorlar ve erken uyuyorlar. Beş yıl önceki profilleri aynı gibi çoğunun. Üzerine pek bir şey koyamamışlar. Yalnız yaşayanlar evlerinde bir ikinci ses istiyor. Ailesiyle yaşayanlar artık kendi yaşamını kurup ayrılmak istiyor. Ama “evlenecek doğru dürüst insan da kalmadı” diyor hepsi. Çünkü artık yaş ilerledi. Tahammüllerimiz çok sınırlı. Yirmi dördünün adrenalini şimdi azaldı. Uygun eş kavramı için kriterlerimiz çok arttı. Kabul etmek lazım ki geç kalındı biraz... Ama halen şans var, şans hep var...

Evlenin. Kılı kırk yarmadan ama... Sadece bir tabak karpuzdan bahsetmesi sizin içinizi hoş ediyorsa evlenin onunla. Eğitimi, ailesi, parası, pulu, ideolojisi, espri yeteneği, boyu, posu, kilosu........ Bakın yazarken bile bitmiyor. Bu liste bitmez zaten. Haydi. Beş yıl önceki gibi davranmayın. Yoksa yazının başındaki mısraları tekrarlayan, cebinde parası olan özgürler grubuna daimi üye olursunuz. Benden söylemesi...

Kaan TEMİZEL
26.10.2007

Hiç yorum yok: