Milattan 200 yıl önce Çinliler kağıdı buldu. Kendi kültürlerine ait pek çok metnin geniş yüzeylere yazılması mümkün hale geldi. Yedinci yüzyılda hurufatların tek tek tahta bloklar halinde yontulup kullanılmasıyla sayısız kitap ve ansiklopediyi çoğalttılar. Dinlerine çok düşkünlerdi...
On beşinci yüzyıl başlarında Hollanda’nın Haarlem kentinin büyük kilisesinde ayin eşyası muhafızı Laurens Janszoon Koster torununu eğlendirmek maksadıyla ağaç dallarından yonttuğu harflerin yerdeki kuma düşüp de bıraktığı izlerden çok etkilendi. Konunun üzerine gitti ve 1430’da bir matbaa yapıp kilise için dini el kitabı olarak tanımlanabilecek 8 sayfalık bir dökümanı bastı. Elbette dinine çok düşkündü.
Vee Johann Gensfleich Gutenberg... İşte bu Gutenberg o kilise muhafızının matbaasındaki bir çıraktan basımcılığı öğrendi. Almanya’nın Mainz şehrinde dökümcülük ve altın işçiliği yapıyordu o yıllarda. Kurşundan dökülmüş tek tek harfleri bir araya getirip presle basarak hareketli hurufat sistemini geliştirdi. Ve işte bu buluşla o zamana kadar sadece elle yazılmış eserlerin hızla çoğaltılabilmesi sağlanmış oldu. İlk kitabını 1456’da bastı, ismi “Speculum Humanae Salvationis” idi. Dinine düşkündü...
Yahudiler de İspanya’da yakın yıllarda matbaalar kurmuş ve pek çok kitap basmışlardı. İspanya’da Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabela’nın 1492’de tüm Yahudilere “Ya Katolik Hristiyanlık ya da terk” koşulunu getirmesinin ardından ülkede İbranice yazmalar ve kitaplar yakıldı, yok edildi.
Yahudiler gittikleri yerlere de matbaayı götüreceklerdi. Aslında Musevi toplumlarda baskı tekniği hiçbirzaman el yazmasının yerini tutmadı. Mesela Musevi dini gereği Tevrat (Tora) ve Ester’in Öyküsü (Megilla Ester) dini açıdan yenebilir bir hayvanın derisinden hazırlanmış parşömen üzerine “sofer” adı verilen ve özel eğitilmiş kişiler tarafından yazılır. Buna rağmen bu toplumda matbaacılık önem ve yaygınlığını yitirmedi. Gittikleri memleketlerde de hemen matbaalarını kurdular.
Osmanlı İmparatorluğu’na da ilk matbaayı yine İspanya’dan kaçıp sığınan Yahudiler getirdi. 1493 yılında David ve Samuel ibn Nahmias kardeşler İstanbul’da ilk matbaayı kurdu.
Ancak Yavuz Sultan Selim döneminde yayınlanan bir fermanla basımcılıkla uğraşmak yasaklandı. Uğraşanlar idam cezasına çarptırılacaktı. Ancak yasağın uygulanışı çok uzun sürmemiş görünmekte. Çünkü 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde David Nahmias basımevinde 1512 de yayınlandığı okunan önemli bir kitap bulunuyor; (- Kitabın adı: Teilim’in Yorumu: İyi Sabahlar; İncilerden de değerli). Kitabın ibaresinde “Efendimiz Kral Sultan Bayezid hükümranlığı altında basılmıştır. Tanrı krallığını ve kendisini yüceltsin” yazar. Yahudiler de dinlerine çok düşkündü.
Uzun süre Osmanlı’da matbaacılık Yahudilerin işiydi. Diğer etnik ve dini grupların o yıllarda matbaası yoktu. Müslümanlar için zaten yasaktı. Musevilerden sonra ilk olarak 1567’de Ermeni, 1627’de de Rum matbaaları kuruldu. Onlar da dinlerine düşkündü.
III. Ahmed döneminde 16 Aralık 1727 yılında ilk Türk matbaası kuruldu. Aslında Temmuz’da herşey hazırdı ama Şeyhülislam fetvası beklendi. Şeyhülislam hem bu yeniliğin uygulanmasını hem de matbaaya karşı çıkan ulemanın ikna olmasını istiyordu. “Tefsir, hadis, fıkıh ve kelam kitapları basılmaması koşuluyla” fetva verdi. Kurucuları 1692 Viyana kuşatmasında esir düşerek Müslüman olan Macar asıllı İbrahim Müteferrika ve Fransa Büyükelçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin oğlu ve kethüdası Sait Efendi’ydi. Türkler de oldukça düşkündü dinine...
Matbaanın Türk toplumuna gelişinin geç olmasının nedenini dine bağlayanlar var. Yorum sizin...
21.11.2007 - Çarşamba
Kaan TEMİZEL
On beşinci yüzyıl başlarında Hollanda’nın Haarlem kentinin büyük kilisesinde ayin eşyası muhafızı Laurens Janszoon Koster torununu eğlendirmek maksadıyla ağaç dallarından yonttuğu harflerin yerdeki kuma düşüp de bıraktığı izlerden çok etkilendi. Konunun üzerine gitti ve 1430’da bir matbaa yapıp kilise için dini el kitabı olarak tanımlanabilecek 8 sayfalık bir dökümanı bastı. Elbette dinine çok düşkündü.
Vee Johann Gensfleich Gutenberg... İşte bu Gutenberg o kilise muhafızının matbaasındaki bir çıraktan basımcılığı öğrendi. Almanya’nın Mainz şehrinde dökümcülük ve altın işçiliği yapıyordu o yıllarda. Kurşundan dökülmüş tek tek harfleri bir araya getirip presle basarak hareketli hurufat sistemini geliştirdi. Ve işte bu buluşla o zamana kadar sadece elle yazılmış eserlerin hızla çoğaltılabilmesi sağlanmış oldu. İlk kitabını 1456’da bastı, ismi “Speculum Humanae Salvationis” idi. Dinine düşkündü...
Yahudiler de İspanya’da yakın yıllarda matbaalar kurmuş ve pek çok kitap basmışlardı. İspanya’da Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabela’nın 1492’de tüm Yahudilere “Ya Katolik Hristiyanlık ya da terk” koşulunu getirmesinin ardından ülkede İbranice yazmalar ve kitaplar yakıldı, yok edildi.
Yahudiler gittikleri yerlere de matbaayı götüreceklerdi. Aslında Musevi toplumlarda baskı tekniği hiçbirzaman el yazmasının yerini tutmadı. Mesela Musevi dini gereği Tevrat (Tora) ve Ester’in Öyküsü (Megilla Ester) dini açıdan yenebilir bir hayvanın derisinden hazırlanmış parşömen üzerine “sofer” adı verilen ve özel eğitilmiş kişiler tarafından yazılır. Buna rağmen bu toplumda matbaacılık önem ve yaygınlığını yitirmedi. Gittikleri memleketlerde de hemen matbaalarını kurdular.
Osmanlı İmparatorluğu’na da ilk matbaayı yine İspanya’dan kaçıp sığınan Yahudiler getirdi. 1493 yılında David ve Samuel ibn Nahmias kardeşler İstanbul’da ilk matbaayı kurdu.
Ancak Yavuz Sultan Selim döneminde yayınlanan bir fermanla basımcılıkla uğraşmak yasaklandı. Uğraşanlar idam cezasına çarptırılacaktı. Ancak yasağın uygulanışı çok uzun sürmemiş görünmekte. Çünkü 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi’nde David Nahmias basımevinde 1512 de yayınlandığı okunan önemli bir kitap bulunuyor; (- Kitabın adı: Teilim’in Yorumu: İyi Sabahlar; İncilerden de değerli). Kitabın ibaresinde “Efendimiz Kral Sultan Bayezid hükümranlığı altında basılmıştır. Tanrı krallığını ve kendisini yüceltsin” yazar. Yahudiler de dinlerine çok düşkündü.
Uzun süre Osmanlı’da matbaacılık Yahudilerin işiydi. Diğer etnik ve dini grupların o yıllarda matbaası yoktu. Müslümanlar için zaten yasaktı. Musevilerden sonra ilk olarak 1567’de Ermeni, 1627’de de Rum matbaaları kuruldu. Onlar da dinlerine düşkündü.
III. Ahmed döneminde 16 Aralık 1727 yılında ilk Türk matbaası kuruldu. Aslında Temmuz’da herşey hazırdı ama Şeyhülislam fetvası beklendi. Şeyhülislam hem bu yeniliğin uygulanmasını hem de matbaaya karşı çıkan ulemanın ikna olmasını istiyordu. “Tefsir, hadis, fıkıh ve kelam kitapları basılmaması koşuluyla” fetva verdi. Kurucuları 1692 Viyana kuşatmasında esir düşerek Müslüman olan Macar asıllı İbrahim Müteferrika ve Fransa Büyükelçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin oğlu ve kethüdası Sait Efendi’ydi. Türkler de oldukça düşkündü dinine...
Matbaanın Türk toplumuna gelişinin geç olmasının nedenini dine bağlayanlar var. Yorum sizin...
21.11.2007 - Çarşamba
Kaan TEMİZEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder