Etine dolgun, kırmızı topuklu bir esmerdi Nina.
Hiç sofrasına oturmadım.
Derlerdi ki “insanın içini ısıtır”,
“Ondaki gülüş, ondaki cilve kimsede yoktur”.
Hiç sofrasına oturmadım, bilemem.
Nina, kırmızı etekli, kıvırcık saçlıydı.
Hiç sohbet etmedim.
Derlerdi ki “ağzından bal damlar”,
“sabaha kadar konuşturur insanı”.
Hiç sohbet etmedim, bilemem.
Eski bir çeşmenin önünden her sabah
Siyah bir arabaya binip giderdi Nina.
Ben,
Gözden kayboluncaya kadar arabayı izleyen
Yeni yetmelerden biriydim.
Yıllar sonra aynı çeşmenin önünde gördüm onu,
Beyaz, ışıklı bir araba gelip aldı bu sefer.
Ben yine arabayı izleyen kalabalığa katıldım.
Ayrıldım sonra kalabalıktan.
Gittim onun gittiği yere.
Çok kan kaybetmiş Nina.
Buz gibi bir odada yatıyormuş,
“Mualla” imiş asıl adı. Göremezmişim kendisini.
Doktor anlatıyordu;
“vermemiş mi ne yapmış manyağın birine”.
Şimdi herkesin dilinde Nina.
“Az mı iftira attılar kadına” diyor dün yüzüne bakmayanlar.
“Kocası satmaya mı kalkmış ne”
buralara ondan kaçmış işte.
Etine dolgun, bahtına zayıftı Nina.
Öldüğü gün dost oldu komşularıyla.
Ne siyah arabayı,
ne malum eğlenceleri aldılar ağızlarına bir daha.
Şimdi Nina Meryem oldu.
Nina, etten kemikten,
Senin benim gibi biriydi aslında.
Sadece yalnızdı.
Ama yalnızlık ne ayıptı.
14-08-2007
Kaan TEMİZEL
30 Nisan 2008 Çarşamba
NİNA
Etiketler:
ŞİİRLER
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder