14 Nisan 2008 Pazartesi

MEMLEKETSİZLİK



Kapı komşumuzun evinden gelen yanık kokusu aradan dört gün geçmesine rağmen halen güçlüydü. Yeni bir ev bulup işlerini de yeniden rayına koyana kadar bizde kalacaktı Kosta’lar. Yanmamış eşyaları ayıklamaları ancak dün bitmişti. Çocukları okullarından da geri kalmıştı, karısı Angela ise günlerdir ağlamaktan bitap düşmüştü. Kolay değildi iki saat içinde hem işinden hem evinden olmak.

Kahvaltıdan sonra beni de yanına alarak biraz dışarı çıkmak istedi Kosta. Şu sıralar zaten yanlarına bir Türk almadan dışarı çıklamaları sakıncalıydı. Kabul ettim. Önce hemen karşı daireye, yanmış evine soktu beni. Durulacak gibi değildi içerisi, ikimizin de ayakları doğruca balkona yöneldi. Bir süre hiçbirşeyden konuşmadan aşağıyı izledik. Talan edilmiş onlarca dükkana, kuruyup kahverengine dönmüş yoldaki kan izlerine, belki de tarihinin en tenha Pazar’ını yaşayan İstiklal Caddesi’ne uzun uzun baktık. Derin bir nefes alıp sordu bana;

- Kıbrıs nerededir Mehmet?
- Sen Kıbrıs’ın nerede olduğunu bilmiyor musun Kosta?
- Yook, bilmem. İsmini duymuşum ama bilmem nerdedir.
- Niye sordun peki?
- Dükkanda duran çocuk var bizim. Selim. Türk olduğunu anlayınca vurmamışlar ona. Demişler ki “çık çabuk burdan, burası Kıbrıs’ta kardeşlerimizi öldürenlerin dükkanı. Burayı yakacaz” demişler. Herhalde bizim evi de ondan yaktılar Mehmet. Bizi karıştırdı herhalde bunlar biriyle. Ama heryeri yaktılar vre. Nere bu Kıbrıs vre Mehmet? Biz kimseye kötülük etmemişiz.

Diyecek tek kelime yoktu aklımda. Sanki o evi yakıp yıkan benmişim gibi mahçuptum. “Etmediniz tabi be Kosta, ne edeceksiniz? Etmediniz tabii” diyebildim.

Saf adamdı Kosta. Selanik’te Atatürk’ün evine bombalı saldırı yapılıp yapılmadığını da sordu bana korkarak. Radyolar bas bas bağırmıştı bu haberi. Az önce benim suratımdaki mahçup ifadeyi şimdi o takınmıştı. Yunanistan’da eğer böyle birşey yapıldıysa benden çok özür dileyecekti. Israrla sordu bana bu haberin doğruluğunu.

- İnan bilmiyorum Kosta. Ama doğru olsa da senle ne alakası var? Sen bu ülkenin vatandaşısın. Kıbrısta kan döken sen değilsin, eğer Selanik’te bir bomba patladıysa bunun da suçlusu sen değilsin. Sen her gün dükkanına gidip gelmekten başka ne yaptın ki?
- Angela dört gündür konuşmuyor Mehmet, sadece ağlıyor. Gidelim Yunanistan’a diye hırıldamalarını farkediyorum arada bir. Yahu burası yedi ceddimin memleketi. Ben bilmem ki hiç oraları. Nasıl yaşarız orada? Çocuklar rumca bile bilmiyorlar doğru dürüst daha. Ama burada da olmayacak belli. Bir daha gelirlerse eve, çocuklara, Angela’ya birşey yaparlarsa...

Yine sessizlik oldu. Omzuma elini atıp gözlerimin içine baktı. Ciğeri yana yana Angela ve çocukların canı için bankada kalan son parasıyla Atina’ya gideceğini söyledi. Ev ve dükkanın satışlarını benim yapmamı istiyordu. Bu olay olduğunda gözü dönmüş adamlar daha yukarı gelmeden evlerine gidip hepsini bizim eve sokmuştum. Sarılıp ağlayarak teşekkür etti bana bunun için. Hıçkıra hıçkıra ağladık.

- Kosta, bura senin memleketin dostum. Git, ama çabuk dön tamam mı?

Yalanı beceremezdi hiç Kosta. Yalancı bir gülümsemeyle baktı. Hiçbirşey demedi.

16.09.2007
Kaan TEMİZEL

Hiç yorum yok: